29 Haziran 2011 Çarşamba

Bu gece Peyote'de seni görmem imkansız


Son zamanlarda isimleri sık sık duyulan ve genellikle de, ‘ne ne ne?’ diye tepki verilen müzik grubu ‘Seni Görmem İmkânsız’ bu gece Peyote’de, ilk röportajlarıysa aşağıda…

Kimsiniz siz, nasıl bir araya geldiniz?
Gaye Su Akyol: Biz tüm paylaşımların, üretimlerin ötesinde öncelikle çok iyi iki dostuz. Diğer her şey derindeki ortak köklerimizin meyvesidir.Tanıştığımız günden beri, ki yaklaşık on seneye tekabül ediyor) sırlar, ortaklıklar, yaratımlar ve anlar üst üste eklendi, sonra onlar şarkı oldu, şiir, resim, fotoğraf oldu.
Yani müzik yapmak için bir araya gelmekten öte, zaten hep bir arada ya da başka deyişle ‘bir’ olduğumuz için müzik yapabiliyoruz.
Tuğçe Şenoğul: Gaye ile tanıştığımızdan beri el ele şarkılar söyledik, müzik yaptık. 2009 sonbaharında dostlarla paylaşmaya karar verdik. Birlikte mutlu olalım istedik.

Grubun ismine nasıl karar verdiniz, neden 'seni görmem imkansız?'

Tuğçe Şenoğul: 90'larda çocuk olmanın harika taraflarından biriydi "İmkansız" isimli parça. Gaye'nin de benim de güzel hatırlarımız var. Aklımızda olan isimlerden "seni görmem imkansız"ı seçmemizin nedeni imkansızlıkların verdiği ilhamla aramızdaki lezzetli ilişki. Başka deyişle beslenme alışkanlıklarımız.
Gaye: Türk Sanat Müziği'yle derin bir bağımız var. Benim ilk ezberlediğim şarkı "büyüleyen gözlerinle yeşil yeşil bakıyorsun"dur mesela. Hâlâ duyduğumda içimde aynı hisler canlanıyor. Yıllarca o şarkılar hep kendini bir yolla bize dinletti, anne faktörü, TRT gerçeği, bonus olarak çok sevmek. Böyle bir gelenekle büyüyünce, bir bakıyorsun onlarca şarkı ezberlemişsin, e yani bildiğin repertuar yapmışsın. Tuğçe'de de durum benzerdi. Haliyle, sık sık rakılar alınır, şarkılar söylenir.
Grup olayı gündeme geldiğinde, ilk çocukluk dönemlerimizde ortaya çıkmış ve sevdiğimiz TSM şarkılarını alt alta yazdık, içinden en "biz gibi duranı" seçtik; "imkansız". Bir kere şarkı çok güzel, Cemal Safi derdini inanılmaz incelikli fakat fantastik anlatmış. Bir taraftan, hayattasın ve imkansızı da yaşıyorsun bir noktada, yaşadık. Yine de hep bir olasılık olmalı, o yüzden mottomuz "seni görmem imkansız ama yine de bana bağlı" ya da "beni görmen imkansız ama yine de sana bağlı".

Müziğinizi anlatır mısınız biraz? Türünü söylemek yetmiyor bazen çünkü. Bu türü yapan pek çok topluluk arasında farkınız, benzerliğiniz neler?
Yoğun davul tonları, birbirini kovalayan ritmler ve aniden beliren, kaybolan sesler, 90'ların klavye tonlarıyla yazılmış bol nağmeli, dertli melodiler, üzerine Türk Sanat Müziği damarını memnuniyetle kabul eden vokaller ve naif bir dengeyle sakinleştiren melodika. Bizim gördüğümüz bu. Yaptığımız müziğin türü nedir açıkçası biz de bilmiyoruz. Onu başkaları söylesin isterlerse. SGİ'ın kendi coğrafyasını yaratmak gibi bir nüvesi var, üstelik bu coğrafyanın nefesini, suyunu, sesini umursayarak, ondan beslendiğini kabul ederek. Eğer indie (bağımsız) müzik şemsiyesi altında konuşacaksak benzerliğimiz, "başka motivasyonlarla kendi müziğimizi yapmaktan vazgeçmiyor oluşumuz" olabilir. Farkımız varsa da başkaları söylesin, bilelim :)

Mehmet Güreli'nin Kimse Bilmez coverından anladığım kadarıyla 90'lar Türkçe rock'ı da seviyorsunuz. Var mı bir ‘Kadıköy sound tribi’?
Tuğçe: Olmaz mı var tabii. 90larda Türkiye'de güzel müzikler yapıldı.
Gaye: Kimse Bilmez gerçekten de 90'ları, Kadıköy'ü her zerresinde hissettiren bir şarkı. Ben Kadıköy'de doğdum, büyüdüm, yaşıyorum. 90'lar çok değerli benim için. Akmar Pasajı'nın son dönemlerini yakalayabildik yaş itibariyle. Fakat nasıl bir kompakt tatsa o, hala ne zaman birinin üzerinde oduncu gömleği görsem ya da türevi semboller; hatıralar, kokular geliyor aklıma, mutlu oluyorum. Aidiyet durumu da var sanırım, tam her şeyi keşfetmeye başladığın yaşlar çünkü. "Zamanın ruhu" durumu işte, o dönem geri gelmiyor ve o anda güzel. Tuğçe'yle tanıştığımız yer de Kadıköy'dür tabii, o sokaklarda çok şeyler yaşandı. Kesmeşeker vardı mesela, hala Mavi Sakal'dan birilerini görüyorum, güzel hisler. 90'lar çocuklukla ilk gençlik arası ve duruma tam yeni uyandığımız yıllar. Orhan Atasoy'un Gemiler'ini ilk izlediğim zaman baya beynim sızlamıştı. Sonra Umay... Yıllar sonra bu insanlarla dost oluyorsun, sırlarını paylaşıyorsun, köprüler uzuyor. 90'lar güzeldi, çünkü gerçekliği çok etkileyiciydi. Ağır bir melankoli fakat nitelikli.. seviyorum.

Ne dinlersiniz, hangi toplulukların, şarkıcıların tişörtünü 'düşünmeden giyerim' dersiniz?
Tuğçe: Müzeyyen Senar'ın, Edith Piaff'ın, Beatles'ın, Nirvana'nın tişörtlerini giyebilirim.

Gaye: Müzeyyen Senar, hiç sıkılmadan sonsuza kadar, tişörtünü de giyerim şapkasını da takarım. Dinlediğim şeyler de dönemsel olarak değişebiliyor, sonra tekrar gündemime geliyor, çok düzensiz. Aklıma ilk gelenler, Stone Roses, Lively Ones, Iggy and the Stooges, Sonic Youth, Beatles, Tortoise, Secret Chiefs 3, Erkin Koray, Jefferson Airplane, Vincent Gallo, Motörhead... Avni Anıl'ın iyi icra edilmiş yorumlarına da asla hayır demem.

Albüm yapmak istiyor musunuz yoksa böyle iyi mi? Ulaşmak istediğiniz dinleyici kitlesine ulaşabiliyor musunuz?

Gaye: En son "Ama Yine de Bana Bağlı" isimli üç parçalık bir demo albüm yayımladık. Bildiğimiz formatta bir albüm için de kayıtlara başlandı. Albümsüz de iyi gidiyor evet ama tabii daha çok insan dinlese, paylaşsa, mutlu olsa, daha büyük kalabalıklara konserler versek, biz de büyük mutluluk duyarız bu durumdan. Bir de albümün çok başka tadı var. Heyecanla o albümün pakedini açmak, kağıdının kokusunu duymak, içinde özel bir şeyler aramak, aidiyet hissetmek.. bunlar özel duygular, megabyte'ların ışık yılı ötesinde yani.

Elif Türkölmez
03.12.2010
Radikal Hayat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder