15 Temmuz 2011 Cuma

maaile bon jovi dinliyoruz...


Adeta bir Parisien’mişçesine metroyla konsere gidiyoruz. İçersi kırklarında, siyah tişörtlü adamlar ve kadınlarla dolu. 18 yıl evvelki konserden farklı olarak bu kez göbekli ve çocuklular.
Yol bulmak zor. Binlerce insan başı kesik tavuk gibi meydanda dolanıp giriş kapısını arıyor. Yönlendirme tabelası yok, görevliler canından bezmiş, cevap bile vermiyor. Bon Jovi ilk şarkıya pek çok kişi giriş kapısını bulmaya çalışırken başlıyor, on dakika erken. ‘Raise Your Hands’e dışarıdan eşlik ediyorum, koşarak, detone detone bağırarak... Bon Jovi “Merhaba İstanbul” diyor, ‘You Give Love A Bad Name’le devam ediyor. TT Arena’da yaklaşık 40 bin kişi var ve büyük bölümü şarkıların tamamına eşlik ediyor. Romantik çiftler erken davranıp daha üçüncü şarkıda yumuluyor, öndeki/yandaki kız ha bire tweet geçiyor ama bunu yaparken ayağıyla ritim tutmayı ihmal etmiyor. 90’lar kuşağının “Ha şöyle” dediği ‘Its My Life’ çalarken bir bira almak için büfeye yöneliyorum. İlki, “Bira bitti” diyor. İkincisi, “Kaç tane alacaksın?” diye soruyor. Nihayetinde 10 lira verip bir bardak sulandırılmış bira alabiliyorum. Onun da yarısı köpük. Bu arada su 2,5 lira, dışarıda satılan Bon Jovi tişörtleri 25. Bu manzaradan sonra Demet Akalın’ın tweet’i daha manalı geliyor: Maaile Jon Bon Jovi dinliyoruz ama Power FM’den.
Born To Be My Baby, We Weren’t Born to Follow, Lost Highway, Blaze of Glory, In These Arms, We Got It Goin’On derken Bon Jovi, benim ortaokulda bando takımında giydiğim sırma şeritli kırmızı üniformaya benzer ceketini çıkarıyor. Herkes çığlık atıyor ama bunu çıplak kalmak için değil Türk Milli Takımı forması giymek için yapmış. Ne gerek var. Forma giymek bir duruştur ama bu biraz ‘tribünlere oynamak’ oluyor. Zira konser sonunda kendisine atılan Galatasaray atkısını önce havaya kaldıran Bon Jovi, seyirciden yuh sesleri yükselince atkıyı aceleyle geri atıyor, “Neme lazım” der gibi. Kim bilir neler geçti aklından. Formayı giydikten sonra bir Pretty Woman patlatıyor. Bir ara sesi Axl Rose’muşçasına çıkıyor. Start Me Up söylüyor, Mick Jagger taklidi yaparak. Seyirciye dokunmak olsun, ‘haydi elleri göreyim’ olsun, şarkı bittikten sonra doyamayıp nakaratı bir daha çalmak olsun, olabilecek tüm konser klişeleri mevcut. Konser yaklaşık üç saat sürüyor, 23 şarkı çalınıyor
Adamlar 50’lerine gelmelerine rağmen sahnede çok iyiler. Bon Jovi sadece birkaç şarkıda, ‘tıknefes’, Richie Sambora ise gecenin yıldızı. Kovboy şapkaları her şarkıda değişiyor, Bon Jovi’yle ayaklı mikrofona yaklaşıp şarkı söylüyor, çift saplı gitarını çalıyor. Biste beş şarkı çalıyor ekip. Kapanış ‘Always’le yapılıyor. Keşke ‘Livin’ On A Prayer’la yapılsaydı, zirvede bıraksaydık. Stadyum, söylendiği gibi hızlı boşalıyormuş hakikaten. 10 dakikada herkes dışarıda. Ama otopark, metro nerede, taksi var mı? Herkes nereye gittiğini bilmeden yürüyor, merdiven iniyor, asansör bekliyor. Yine de yüzlerde bir efsaneyi canlı dinlemiş olmanın memnun ifadesi, gözlerde “Bu gece rahat uyuyacağım” bakışı var.

Elif Türkölmez
Radikal Hayat
9 Temmuz 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder