2 Temmuz 2011 Cumartesi

kim daha 'indie'?


Indie bunun neresinde?

Türk indie müzik piyasası ne kadar bağımsız? Kenara ayırdığı üç kuruşla İMÇ’deki bir müzik şirketinden ancak bir ‘kaset’ bir de ‘imaj’ çıkartabilen hevesli türkücü mü, arkasına İKSV ya da Peyote gibi bir gücü alan ekip mi daha ‘indie’?

‘Indie’, İngilizce ‘independent’ sözcüğünden geliyor. Yani, ‘bağımsız’ demek. Müzik piyasasında ‘indie’ dendi mi de akla, müziğini herhangi bir plak şirketinden bağımsız olarak icra eden, albümünü, konserini kendi imkanlarıyla kotaran kişi ya da ekibin müziği geliyor. Yani, gelmesi gerekiyor. Bir müzik topluluğu ‘indie’ olmayı seçmişse daha baştan, büyük plak şirketlerinin kendileriyle çalışan sanatçılara dayattığı ve üretilen sanat eserinden epey bağımsız olan, ‘albüm satışı, yoğun konser programı, ana akım medyaya röportaj verme gerekliliği’ gibi dayatmalara başkaldırmış oluyor.
Ancak Türkiye’de son zamanlarda sayıları hızla artan ‘indie’ toplulukların bu özelliklere uyduğunu söylemek çok güç. Gerçi sadece Türkiye’deki müzik piyasasında var olmak için uğraşıp didinenler değil, tüm dünyada bağımsız sanat üretmeye çalışan her sanatçı piyasanın dayatmalarına elbet bir yerde boyun eğmek zorunda kalıyor. Albümünü kendi yapsa, konser için mekanın isteklerine boyun eğiyor. Mekanı halletse, büyük bilet satış şirketiyle çalışıyor filan. Bu plastik sanatlar ya da sinemayla ilgilenen sanatçılar için de geçerli.
İsim verip, anlatmaya çalıştığım durumu tek tek gruplar üzerinden okumaya kalkışmayacağım ama mesela myspace’te ‘indie’ diye aratırsanız pek çok örneğini bulabileceğiniz bu Türk indie ekiplerinin İMÇ’deki küçük bir müzik yapım şirketinden albümü çıkan hevesli bir türkücüden daha ‘indie’ olduğunu kim söylüyor?
Kenara ayırdığı üç kuruşla ancak bir ‘kaset’ bir de ‘imaj’ çıkartabilen türkücü mü, arkasına İKSV ya da Peyote gibi bir gücü alan mı daha ‘indie’? Albümünü bir plak şirketinden çıkarıp 15 TL’ye satan mı, müziğini myspace’ten ücretsiz yayınlayıp konser biletini 40 TL’den satan mı daha indie? Salon, Babylon, Nublu, Peyote gibi bir mekanda ‘indie’ bir ekibi dinlemek için, 10 liraya aldığımız biralar sonra, onlar ne kadar indie? Dinleyici kitlenin hayat tarzından tutun yediğine içtiğine, giydiğine, gittiği mekanlara kadar her şey o kadar tek tip ki, ‘indie bunun neresinde?’ diye sormadan edemiyor insan. Indie ekiplerin yaptıkları müzikler ve şarkı sözleriyse başka bir yazının konusu.
Piyasaya teslim olmamak için aralanan kapılar bizi tam da piyasanın içine iterken eğlence anlayışımızı neyin belirlediği üzerine bir kez daha düşünmemiz gerekiyor. Türkiye’de sadece İstanbul’un Beyoğlu semtindeki bazı klüpler üzerinden dönen bu indie akımını yemiyoruz ve belki de ‘indie müzik Türkiye’de, sadece 90’lı yıllarda demo kasetlerle şöyle bir görünen bir ihtimaldi ve çok güzeldi.’ diyoruz.
Birdirbir.org’da, bağımsız filmler festivali !f İstanbul’un ‘açılıma devam’ sloganıyla duyurduğu ‘gökkuşağı partisi’ ile ilgili zihin açıcı bir makale var. !But Madi Götkuşakları imzasıyla kaleme alınan ‘o duyarlılığı yemiyoruz’ başlıklı yazı, yukarıda anlatmaya çalıştığım müzik piyasasında dönen dolapların sinema, eğlence kısacası kent ve kültür denilince akla gelen her alanda nasıl yeniden dönüşerek ortaya çıktığını çok güzel anlatıyor. Makaleyi okumanızı ve bağımsız diye yutturulmaya çalışılan sanatın aslında ne kadar tek tip ve belirleyici olduğu üzerine düşünmenizi öneririrm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder